GİRİŞİMLERİN ARDINDAKİLER | #17
Bugün Evdeki Bakıcım’ın kurucu ortağı SİNAN GÜRSAN ile birlikteyiz. Kendisiyle kurucu ortaklık yaptığı birçok girişimden Evdeki Bakıcım’ın çıkış noktasına kadar konuştuğumuz samimi bir röportaj gerçekleştirdik. On yedinci sayımızın konuğu Sinan Gürsan’a davetimizi kabul ettiği için çok teşekkür ederiz.
CEREN ÖZBAKIR: Biraz kendinizden bahseder misiniz? Sinan Gürsan kimdir? Ne yapar?
SİNAN GÜRSAN: İstanbul, 1987 doğumluyum. Işık üniversitesi İşletme fakültesini bitirdim. Ondan sonra stratejik pazarlama yöneticisi için Amerika’da Olin Business School’dan bir sertifika programına katıldım. Oldukça kapsamlı bir programdı. Kariyerime pazarlamayla başladım. BP’de 1,5 yıl pazarlama uzmanı tarafında, 3 sene Polisan Holding’in ürün müdürü olarak çalıştım. 4.5 yıl kurumsal kariyerden sonra kendi girişimimi kurmaya karar verdim. İlk girişimimi lisede arkadaşlarım Ogün ve Miraç ile beraber Evdeki Bakıcımla başlattık evdeki bakıcım şu an da bakıcı sektöründe kendi konusunda lider konumda lider firma. Hem hizmet verdiği aile sayısı olsun hem sahip olduğu bakıcı ve ev yardımcısı datasıyla. Aslında Evdeki Bakıcım bir teknoloji firmasıdır. Kendi geliştirdiğimiz algoritmalar sayesinde sizin vermiş olduğunuz ön anlatımla hizmet almak isteyen ailelerin en uygun şekilde eşleşmesini sağlayan bir algoritma yazdık. 2016 yılında Webrazzi’de birinci oldu ondan sonra da çok hızlı bir şekilde yatırımlarla ve ekibi büyüterek Türkiye’nin tüm illerinde aktif olarak çalışmaya başladık. Aslında girişimciliğe ben çok erken yaşlarda başladım. Işık Üniversitesi’ndeki ilk öğrenci girişimi bana aitti. Bir ortağımla beraber ufak bir kafe açmıştık sonra devrettim. Benim için girişimcilik kendi kurumsal kariyerimde de her zaman çok keyif aldığım bir şey oldu. Pazarlamanın dinamitleri yaratıcı olmayı gerektiriyor ben de hep yenilikçi projelerle yöneticilerin karşısına çıkıp bu projeleri aktif hala getirmeye çalışıyordum. Aslında şu an kurumsal firmalarda da girişimciliğin bu kadar desteklenmesi Türkiye’de özellikle çok geç başladı. Amerika ve Avrupa’da özellikle Amerika’da çok daha önce başlamıştır. Biz bunu kendi çapımızda Türkiye’de de uygulamaya başladık ve zamanla kurumsaldan sonra ilk girişimim Evdeki Bakıcım daha sonrasında iki girişimim daha oldu ve hala da devam ediyor. Bir tanesi TalentMondo online olarak yoga, pilates ya da PT alabileceğiniz bir platformdur. Bunu global bir platform olarak kurduk. Örneğin Bali’deki meditasyon hocasında ders alabiliyorsunuz. Özellikle pandemi de çok ihtiyaç arttı buna çünkü insanlar dışarı çıkamadılar ve ekrana bağımlı hale geldiler. Biz de en azından ekrana bakmayı biraz daha keyifli hala getirelim çok fazla pasifize olmadan insanların keyifli vakit geçirebilmelerini hedeflediğimiz platform oldu. Diğer üçüncü girişimim de Proteco. Proteco aslında pandemi döneminde büyüttüğümüz bir firma oldu. Dezenfeksiyonla başladı. Türkiye’de ilk dezenfeksiyon yapan firmalardan biriyiz. Çok hızlı bir büyüme yakaladık Proteco olarak da şu an yurt dışında faaliyet vermeye başladık. Evdeki Bakıcım, Proteco ve TalentMondo olarak bu şekilde üç girişimle beraber devam ediyoruz.
CÖ: Birçok girişimin kurucu ortaklığını yapıyorsunuz. Girişimci olmaya nasıl karar verdiniz? Neden bir çalışan olmak yerine patron olmayı seçtiniz?
SG: Ben patron kelimesinden hoşlanmıyorum. Patronluk bence çok eski bir yaklaşım çünkü artık yeni nesil özellikle bizim çalıştığımız arkadaşlarımızın bir çoğu 22–28 yaş aralığındalar ve yeni jenerasyon hiçbir şekilde çok net otoriteleri kabul etmiyor. Daha takım çalışmasının önde olduğu liderlik vasıflarının önde olduğu; lider olabilmeniz için zaten sizin o takımda çalışıyor olmanız, her işi biliyor olmanız, her işin ucundan tutabiliyor olmanız ve elinizi taşın altına sokmaktan korkmamanız gerekiyor. Sizin yaptığınızı gördüğü zaman takımınız ancak başarılı hale gelebiliyor, biz de bu modeli takip ediyoruz. Bizde patronluk gibi hiyerarşik bir sistem yok biz takım arkadaşıyız. Evet ben bir kurucu ortağım ama ondan önce ben bu firmanın çalışanıyım, benim de bütçe hesaplaması yapılırken belli bir headcount’um var, benimde izin zamanlarım belli o yüzden ekibi yönetirken ekip çalışmasına ağırlık verip herkesin fikrinin alındığı, takım çalışmasının öne çıktığı bir ekosistem yarattık bu yüzden de orda her gün yeni bir şey öğreniyorlar. Ben yeni bir şey öğrendiğimde yeni bir makale okuduğumda mutlaka gruptan paylaşıyorum ve bu arkadaşlarımızla beraber bunu konuşuyoruz değerlendiriyoruz. Onlardan her hafta yeni fikirler getirmelerini istiyoruz ve bizde MT’ lik sürecinde ilk 3 ayda herkese her iş veriliyor daha sonrasında herkese tek tek sen ne yapmaktan hoşlandın, ne yapmaktan hoşlanmadın diye soruluyor. Çünkü Peter Drucker’in çok güzel bir lafı vardır. İş hayatı insanların kötü olduğu konularda kendini geliştirebilmesi için çok kısa bir süre, her insanın iyi olduğu alan farklıdır. İyi olduğu alanda katma değer sağlayabilirsiniz der. Ben buna çok inanıyorum. Ben kendimi bir patron olarak değil bir mentor olarak görüyorum açıkçası ve bundan keyif alıyorum. Bu sayede ben de kendimi geliştiriyorum aslında bu tek taraflı bir şey değil. Öğrendiğim şeyleri anlatarak, uygulayarak, test ederek başarılı olarak, başarısız olarak hem kendimi hem de takımımı geliştiriyorum. Bence başarılı yeni nesil yöneticiler bu şekilde çalışıyorlar.
CÖ: Evdeki Bakıcım’ın kuruluş süreci nasıl geçti? Hangi soruna çözüm bulmayı amaçladınız?
SG: Aslında her girişim gibi bizimde kendi yaşadığımız bir problemle başladı. Bizim ailelerimizin büyükleri çok uzun ömürlü oldular ve bir bakıcı problemi yaşamaya başladı. Kendi ailelerimize bakıcı bulmak çok büyük bir problemdi. Kurucu ortaklarımla konuştuğumda onlarda aynı sorunu yaşadığını söyledi. Bizde bu problemi nasıl çözebiliriz, nasıl bu ekosistemi düzeltebiliriz diye bu yaklaşımla başladık. İlk başlarda yaşlı bakımıyla başladı. Çok iyi gerçekleştirince çocuk-bebek bakımında da aynı problemlerin yaşandığını söylediler. Hiçbirimizin çocuğu yoktu o sırada o yüzden çok bildiğimiz bir konu değildi. Hasta yaşlı bakımını üniversitelerin geriatri bölümleriyle çalışarak, çocuk gelişimi hocalarıyla çalışarak bu segmenti çok iyi öğrendik. Önce çok iyi öğrendik daha sonra test etmeye başladık kendi çevremizde sonrasında da büyüyerek şimdiki noktaya geldi.
CÖ: Rakipleriniz var mı eğer varsa rakiplerinize göre avantajlarınız veya dezavantajlarınız nelerdir?
SG: Rakiplerimiz tabi ki var. Biz sektöre girdiğimizde de vardı sektöre girdikten sonra da rakipler ve taklitler çıkmaya devam etti. Bu zaten bizim istediğimiz bir şeydi ama bizim yaptığımız modeli birebir yapan bir firma yoktu çünkü bizim rakiplerimiz ya online ya da offline taraftaydı. Evdeki Bakıcım hem online hem offline bir sistemdir. Ajans sistemi de vardır. İlan vererek ve ilanlardan bakıcı bulabildiğiniz bir üyelik sistemi var. Biz hibrit bir model uyguladık, herkesin kendi bütçesine göre hizmet alabileceği bir platform kurguladık ve bu platform sayesinde çok hızlı bir büyüme gerçekleştirebildik. Rakiplerimiz dediğim gibi hem offline hem online tarafta var ama dediğim gibi bizim gibi hibrit çalışan her iki tarafta da varlık gösteren bir rakibimiz Türkiye’de yok.
CÖ: Girişiminizi kurarken yaşadığınız en büyük zorluk neydi?
SG: Tecrübesizlik. Çünkü girişimcilikte ilk işimizi kurduğumuzda çevremizden ne güzel girişimci oldun deniliyordu. O zaman girişimci değildik girdik sadece diyordum. Girişimciliğin geri kalan kısmı çok büyük bir emek ve tecrübeden geçiyor. Artık evet girişimciyiz diyebiliriz hem birkaç girişimimizin olması hem bir model kurgulayıp onu büyütebilmeyi bilmek ve sektör dinamiklerine hakim olmak. İşin en zor kısmı bence sektörde kabul edilme kısmıdır. Düşünsenize bir işe başlıyorsunuz üç kurucu ortaksınız, üçünüzde bekarsınız, çocuğunuz yok ve çocuk bakıcısı buluyorsunuz. Hangi anneye bunu anlatabilirsiniz ama verdiğiniz hizmet bi zaman sonra sizin önünüze geçiyor. Şu an kurucuları birçok kişi bilmese de markayı biliyorlar, marka her zaman kurucuların önündedir o yüzden bu problemi aşmış olduk ama tecrübesizlik bizim için en büyük problem oldu. Bir de adımızı duyurup ilk müşterileri almak da bizim için bir challenge idi.
CÖ: Girişimizin herhangi bir noktasında kritik bir hata yaptınız mı? Yaptıysanız bu olayla nasıl başa çıktınız?
SG: Kritik bir hata yaptık, teknolojiye gereğinden daha fazla yatırım yaptık çünkü ilk girişiminiz olduğunda benim bir teknoloji firmam var demek çok havalı geliyor fakat eğer siz bir problemi kökünken çözmüyorsanız teknoloji çok da önemli olmuyor. Günün sonunda teknoloji sizin çözdüğünüz problemi daha büyük kitlelere ulaştırmanız için bir araç sadece o yüzden teknoloji firması olmaktan ziyade (kendi sektörümüz için) önce problemi çözen firma olmak ve bunu teknolojiyle desteklemek gerekiyor. Teknoloji tarafında hemen uygulama yaptık aslında çok gerekli değildi yapmak çünkü insanlar telefonlarında uygulama tutmak istemiyorlar ve o uygulamanın kullanılabilmesi için günlük kullanılan bir uygulama olması gerekiyor, biz teknoloji tarafına gereğinden fazla ve önce yatırım yaptık bu da tabi bizim nakit akışımızda problemler yarattı o bütçeleri pazarlamada ya da ekibi büyütmede kullanabilirdik o da bize belki 2 sene kazandırabilirdi. Bizim için en büyük hatalardan biri buydu. Bundan sonraki islerimizde teknolojiye gereğinden önce yatırım yapmadık.
CÖ: Gelecekle ilgili ne gibi planlarınız var? İşinizi büyütmek konusunda ne düşünüyorsunuz?
SG: Şu an her türk girişimin motivasyonu gibi bizim de önce Avrupa’da daha sonrasında Amerika’da ve Asya pazarında bir büyüme stratejimiz var. Bununla ilgili somut adımları attık. Avrupa pazarında şu an da aktif olarak çalışıyoruz. Bunu yakın zamanda İngiltere, Amerika ve Asya pazarlarına açarak bir çatı şirket oluşturup, milyonlar değil belki milyarlarca insana hizmetlerimizi ulaştırmak istiyoruz. Böyle bir hedefimiz var bununla ilgili süreçlerimiz başladı, iyi de gidiyor.
CÖ: Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Bu çalışma süresi yıllar içinde değişti mi? İşini hayatınızda ne kadar önemli bir yer kaplıyor? İş hayatı özel hayat dengesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
SG: Bu zamanına göre değişken bir şeydir. Bizim en büyük avantajımız üç kurucu ortak olmamızdır. Üç kurucu ortak olduğumuz zaman herkes belli alanları sahipleniyor o yüzden her işe koşmanız gerekmiyor hele ki ortaklarınız alanlarında yetkin ve güvendiğiniz insanlarsa ki bence girişimin en önemli yanı takım ve kurucu ortaklardır. Nevzat Aydın hep “Ben fikirden önce takıma yatırım yaparım iyi bir fikir kötü bir takımın elinde heba olur ama iyi bir ekip kötü bir fikri başarılı hale getirebilirler.” der. Bence çok doğru bir yaklaşım gerçekten de bu böyle oldu. Ayda 120–140 saatler gibi çalışma saatimiz olmadı. Belki ilk 3 ay o kadar çalışmışızdır. Ondan sonra herkesin kendi alanındaki sorumlulukları netleştiğinde haftalık 60 saat gibi normal sürelere indik ama bizim için hafta içi, hafta sonu, bayram tatili, yılbaşı gibi bir konu yok. Benim için her gün iş günüdür. Hafta sonu da mutlaka bilgisayarı açarım, tatildeyken herkes tatil yaparken ben iş düşünürüm, bir yemekte networking anlamında işimle ilgili bir şeyler yapabileceksem o kişilerle konuşurum. Aslında iş özel hayat olarak bunu çok ayırmıyorum bunlar çok iç içe geçmiş olan şeyler ikisine de karşı sorumluluklarım var bunları hibrit bir şekilde yönetmeyi öğrendim. O yüzden kaç saat çalışıyorsun sorusuna net bir cevap veremeyeceğim ama her saniye kafamın bir köşesinde iş oluyor.
CÖ: Şirket içinde karar alma süreçleri nasıl? Ortaklarınız veya ekip arkadaşlarınızla çeliştiğinizde karar almak için nasıl bir yol izlersiniz?
SG: Bizim avantajlarımızdan bir tanesi ortaklarımla beraber hem çok yakın arkadaş olmamız hem de iş anlamında birbirimize çok güvenmemiz o yüzden biri bir karar almak istediği zaman o kararı kendi içimizde çok hızlı bir şekilde konuşup her şeyi anlattığında zaten diğer ortaklar da bol şans dileyip bizim yapabileceğimiz bir şey var mı diye soruyorlar ve çok hızlı bir şekilde başlamış oluyoruz. Açıkcası bu tip kararlar çok uzun uzadıya kurumsal firmalardaki gibi tartışılmıyor. Tabi ki şirketin kaynaklarının yönetilmesiyle alakalı aldığımız kararlar oluyor bu bütçelerin nereye, ne kadar harcanacağı, çok büyük yatırımlar yapılacaksa eğer kendi öz sermayemizden bunları kendi aramızda konuşup hangi işe bütçe ayırmalıyız bununla alakalı toplantılar yapıyoruz ama bu da çok uzun sürmüyor. Eğer birinin bir fikri varsa, o fikrin arkasında gerçekten duruyorsa ve masaya o fikri getiriyorsa zaten üzerine çok düşünmüştür diye var sayıyoruz ve bol şans dileyip elimizden geldiğince destek oluyoruz.
CÖ: Tecrübelerinize dayanarak girişimcilikte başarı için en kritik unsurlar olarak neleri görürsünüz?
SG: Öncelikle fikrinizi çok detaylı düşünmelisiniz ve fikrin uygulanması çok önemli sizin her işi kendi başınıza yapıyor olmanız çok zor doğru takımları kurmanız çok önemli ve kurduğunuz takımları yetiştirmeniz çok önemli çünkü tek başınıza bir yere kadar gidebiliyorsunuz ama iyi bir takımınız varsa o zaman çok uzun yollarda yürüye biliyorsunuz ve daha büyük fotoğrafa bakma imkanı elde ediyorsunuz. O yüzden girişimcilikte başarı olmak için ortaklarınız ve kurduğunuz takımınızın çok iyi olması gerekiyor. İkincisi fikrinizi çok detaylı düşünmeniz ve ne kadar uygulanabilir olduğunu görmeniz gerekiyor. Yani pazar araştırması kısmına çok vakit ayırıp incelemeniz gerekiyor rakipleri inceleyip, iletişime geçmeniz onların tecrübelerinden faydalanıp kendinizinde aynı sekilde deneyip test etmeniz zaman çok önemli bir faktördür. Zamanınızı doğru kullanmanız da önemli bir kriterdir. Bazı girişimler bir şeyin peşinden 3–5 yıl aynı metodlarla devam ettirmeye çalışıyorlar bu dogru bir yaklaşım değil o yüzden bir fikri hayata gecirip test edip, çıktılarını iyi analiz edip yeni stratejiler geliştirmeniz gerekiyor.
CÖ: Genç girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir?
SG: Fikirlerini mutlaka çevreleriyle paylaşsınlar fikirlerinin çalınmasından korkmasınlar çünkü birçok girişimci arkadaşımız benim bir fikrim var ama söyleyince birisi elimden alcak yapıcak şeklinde yaklaşıyor konuya. Bu arada bunu biz de yaptık ama bu çok doğru değil. Fikirlerinizi zaten biri sizden çalıp da sizin düşündüğünüzün ötesinde gerçekleştirebiliyorsa zaten bırakın yapsın çünkü zaten o işi sizden başka biri bir şekilde yapacaktır ya da siz o işe başladığınızda arkanızdan gelecek bir kişi sizi geçecektir sizde sadece o işi hayata geçirmeyle kaybettiğiniz süreyle kalacaksınız. Aslında o yolda tecrübe kazanıyorsunuz ama zamanınızı daha doğru kullanabilirsiniz. Fikrinizin çalınmasından korkmayın fikrinizi çevrenizle, çevrenizle derken tabi size yönlendirme yapabilecek, tecrübesi olan, sektöre ilgisi olan kisilerle konuşup onlardan tavsiye almak yorum almak sizin o işe daha kapsamlı bakmanızı sağlayacaktır. Fikri olan arkadaşlar emin olsunlar ki o fikirleri dünyada bir yerde birileri onlardan önce düşündüler, düşünmeye devam edecekler o yüzden zaman kaybetmeden fikrinizi hayata geçirmek için somut adımlar atmanız gerekiyor. Somut adım attığınızda önünüze birçok challenge çıkıyor bunları aşmak için göstereceğiniz çaba sizin zaten gelişmenizi sağlıyor. Bir zaman sonra çok zorlu görünen konular aslında çok basit çözülebilecek şeyler oluyor ama onun basit hale gelebilmesi sizin o yolda kazandığınız tecrübelerden geçiyor. Bence girişimciliğin %90’ı kaybetmek hata yapmak çok hata yapacaksınız ama hata yapmaktan korkmayın. Sadece geri dönüşü olmayan hatalar yapmayın. Mesela bütün paranızı tek bir işe yatırmayın. Kaynaklarınızı çok doğru yönetmeniz gerekiyor mutlaka bir B planı C planı gerekiyor. Kaynakların sürekliliğini sağlamak, dikkatli ama cesaretli bir sekilde adım atmak gerekiyor.
CÖ: Bizimle paylaşabileceğiniz bir hayat mottonuz var mı?
SG: Yaptığınız işten gerçekten keyif almanız gerekiyor. Yaptığınız işin genelinden keyif alıyorsanız bazı detayları hoşunuza gitmeyebilir bu hiç önemli değil kimse yaptığı işi %100 sevmez karşınıza çıkan hiç bir şey sizi %100 mutlu etmez ama başarısızlıklardan ders almayı öğrendiğinizde ve öğrendiğiniz dersi bir sonraki adımınızda doğru kullanabildiğiniz zaman o öğrenme hissi sizi çok mutlu ediyor. Aslında başarısızlık diye bir şey olmadığını sadece öğrenilmiş dersler olduğunu görüyorsunuz. O dersler sizin hem kişiliğinizi hem de iş hayatınızı çok olumlu yönde etkiliyor. O yüzden başarılı olabilmek için başarısızlıktan asla korkulmaması ve her başarısızlığın öğrenilmiş bir ders olduğunu kabul edip yaptığınız işten genel anlamıyla keyif alabiliyor olmanız gerekiyor.
RÖPORTAJ: CEREN ÖZBAKIR
https://www.3dort.com/urun/squid-game-3lu-set-figur/
Squid Game 3D Figür