Dostoyevski ve Edebiyatta Psikanaliz
Freud, psikoterapi alanının Dostoyevski ile başladığını söylemiştir; haksız da sayılmaz.
Dostoyevski, bir ahlak timsali olduğu kadar bir suçlu; nevrotik bir hasta olduğu kadar da inanılmaz derecede yaratıcı bir yazardır. Bu ikilemler ve onun karmaşık kişiliği günlük hayatından eserlerine sirayet etmiş ve derin bir psikanaliz alanı sunmuştur. Devlete karşı geldiği gerekçesiyle Sibirya’ya sürgün edilen ‘’suçlu’’ karakteri ile, nefret edilen ve zararlı kabul edilen insanlara karşı büyük bir sevgi ve sempati duyan, onlara vicdani bir anlam yükleyen Dostoyevski’nin bu nevrozlu ruh hali Freud’a göre tatmin edilmemiş, sentezlenmemiş egodan kaynaklanır. Çocukluğundan beri sara hastalığıyla boğuşurken, sorunlu bir babaya ve onu kaybettikten sonra ise diktatör rejimde yine sağlıksız başka bir ‘baba’ figürü olan Çar’ın baskısı altında büyümüştür.
Freud, Dostoyevski’nin eserlerine ve karakterine yansıyan davranışlarını sahip olduğu hastalıklı baba figürü ile halen tartışmalara sebep olan ”Oedipus Kompleksi” bağlamında beş temel alanda incelemiştir: Cezalandırılma, bastırma, pasif kalma, özdeşleştirme ve yansıtma.
- Çocuk, babayı ortadan kaldırılması gereken, anne ile araya giren bir düşman olarak tanımlıyor ve bu istekle birlikte baskın karakter olan babası tarafından cezalandırılıyor.
- Babaya karşı duyulan nefretin fiziksel tehlikelerden, ve ona karşı duyduğu sevginin yol açabileceği iç tehlikeden korunmak için bu iki yoğun duygu bastırılır.
- Gaddar baba figürü ile çocuğun egosu arasındaki bastırılmış bağ çocuğun pasif kalmasına sebep olur ve bu edilgenlik cezalandırılma isteğini arttırır.
- Bütün bu yoğun ortadan kaldırma isteğine rağmen çocuk, korku duymakla beraber yakınlık kurmak istediği baba ile davranışsal ve ruhsal olarak özdeşleşir
- Cezalandırılmaktan gelen suçluluk duygusu çocuğa alışılmış bir konfor duygusu ve sevinç verir, katı kalpli babanın davranışları tekrar edilerek yansıtılır.
Nitekim edebiyat alanında en başarılı kitaplardan biri olan Karamazov Kardeşler‘de rahip Zosima baba katili olacağı korkusuyla kardeşine yakınırken karakterlerin dini inançları ve içgüdüleri arasında verdiği savaş, Dostoyevski’nin daima suçlulara ve hor görülenlere karşı duymuş olduğu yakınlık, Çar’a baş kaldırdığı eylemleri ve eleştirileri kadar aynı zamanda ona boyun eğmesi bu maddelerin sonuçları olarak örnek gösterilebilir.
Dostoyevski’nin şeytanlarından kurtulmak ve elindeki her şeyi kaybetmekte bulduğu özgürlük ise kumar alışkanlığının temellerini oluşturuyor, bir mektubunda:
”Önemli olan oynamak için oynamaktır. Para kazanmak hırsının bununla hiçbir ilgisi olmadığına yemin edebilirim.”
Yazmıştır. Karısı, son kuruşuna kadar kaybetmeden kumar masasından kalkmadığını ve ancak böyle yaratıcı yanının ortaya çıktığını söylemiştir.
Sibirya sürgünü esnasında gözlemlediği, mahkumlar tarafından tekmelenen, dövülen hapishane köpeğinin; Dostoyevski onun başını okşadığında acı çeker gibi havlayıp bir daha Dostoyevski’ye yaklaşmaması da aşağılanmaya alışmış bir canlının sevgi gördüğünde aslında canının yanması, şefkatin bu canlıya yabancı gelmesi durumunu açıklar. Her seferinde tüm varlığını yitirmeden oyundan ayrılmayan Dostoyevski ile hapishanede daima dövüldüğü insanların yanından uzaklaşmayan köpeğin sahip olduğu belki de tamamen aynı içgüdüden kaynaklanır.
Freud gibi, Alfred Adler de Dostoyevski’nin suçlulara duyduğu yakınlık, karşı çıkma ve boyun eğme eylemleri üzerine incelemer yapmış olsa da ona farklı perspektifler eklemiştir. Dostoyevski, yaşama bakış açısı bakımından bütünsel bir görüşe sahiptir ve eserlerindeki her bir karakter tamamlayıcı bir şablon üzerine çizilmiştir. Ahlak ve erdem konularıyla incelikle ilgilenmiş, İsa’ya karşı kişisel bir yakınlık duymuştur. Çocukluğundan beri geçirdiği sara nöbetleri onu ölüme, dolayısıyla Tanrıyla burun buruna getiren deneyimlerden sayılabileceğinden; tıpkı İsa’nın çarmıha geriliş sırasında olduğu kadar yakın hissetmiştir kendini. Günahkarlara affedicilik ve merhamet dilemesinin, kendinden önce onlara yardım etmesinin sebebi de bu yakınlık olabilir. Bazılarına kurallara ve yasalara uymayan bir profil çizse de
”Arılar ve karıncalar kendi yasalarını biliyorlar, kendi yasasını bilmeyen yalnız insandır.”
diyerek insanoğlunun birtakım sınırları bilmesi ve bunlara uyması gerektiğini savunmuştur.
Edebiyat, sanat, psikoloji ve benzeri daha nice alanda Dostoyevski’nin etkilerini görmemek imkansızdır. Yaşamında ve yüzlerce yıl sonrasında bile sanatçılara ilham veren, bilim insanlarına inceleme alanları yaratan bir deha olmuştur. Zamanında hatra sayılır bir kesim tarafından suçlu olarak adlandırılan bu adamın ölümünden sonra binlerce kişi tarafından saygıyla uğurlanması da yaşamın ironilerinden olsa gerek.
Dostoyevski’nin kısa ve öz biyografisi için buraya tıklayın