Van Gogh 37 yıllık hayatında resme çok geç başlamıştır. Profesyonel anlamda ressamlığa da 32 yaşının başlarında, (Patates Yiyenler) ile başlamıştır. Bu kısacık sürece bile sanat evreninin ışıldayan yıldızlarından birisi haline geldi, değeri her ne kadar öldükten sonra anlaşılmış olsa da. Onun kulak kesme ve daha sonrasında da intiharıyla ilgili olayları anlatmayacağım, hatırlarınızda onun muhteşem resim yeteneği, duygusal ve mütevazi yaşamının kalmasını istiyorum.
Daha önceki yazımızda Mona Lisa Tablosunun Sırrını anlatmıştık, bu sefer de Van Gogh’un eserlerine ve yaşamına bir bakış atacağız.
Duygularından ve resimlerinden bahsederken onu nesneleştirmeden, klasik sanat yorumlarıyla kalıplaştırılmaması gerektiğini ve resimlerinin günümüzde milyon dolarlar ederken yaşadığı dönemde ancak bir veya iki tanesinin satılabildiği tezatlığının da göz önünde bulunulmasını rica ederim.
Van Gogh’un hayatına başlamadan önce izlemenizi istediğim bir video var. Ebru sanatı üzerinde Van Gogh ve onun yıldızlı gecesini tasvir eden muhteşem bir eser. Buradan izleyebilirsiniz.
Vincent Van Gogh ve Yaşamından Kesitler
20’li yaşlarının ortalarında Van Gogh, babasının da etkisiyle bir vaiz olmuştu. Konuşma becerisi çok iyi olmadığından istenmedi ancak Vincent’ın ısrarıyla Belçika’nın kömür madenleriyle ünlü Boringa bölgesine gönderildi. Burada; işçilerle ve halkla bir yaşayan, dertlerine ortak olan Van Gogh ”Yaşamınız acıklı, bu hayatta çok çekiyorsunuz, sizler Tanrı’nın kutsadığı kişilersiniz” diyerek halk ve din adamları arasındaki kalın çizgiyi ortadan kaldırmış oldu. Diğerleri tarafından hoş karşılanmaz bu durum, Van Gogh ”Onlar gibi yaşamazsak Tanrı’nın mesajını iletemeyiz.” dese de bu aykırılık, vaizlik görevinin sona ermesine sebep olur.
Dini inançlarına büyük bir darbe indirmişti yaşadığı durum ve bununla birlikte de artık kendisini tamamen sanatına adayacaktı. (yaşı 27-28)
Van Gogh’un ilk eserleri sulu boya, mürekkep, kalem ve opak beyazı birleştiren karışık tekniklerdi. Sarf malzemeleri yetersiz olduğunda, kağıt tabakalarını tonlamak için kahveye batırdı ve onları korumak için süt ve yumurta çatalıyla “cilaladı”. Becerikli ve oldukça da yaratıcı bir sanatçıydı.
Hayatında hep işçilere ve halka büyük saygı ve sevgi duymuştu. Eserlerinin büyük çoğunluğunda da onlara yer vermiştir. 32 yaşındayken “Patates Yiyenler”i resmetti. Hollanda, Brabant kırsalında yaşayan gerçek köylüleri tasvir etti. İlk dönem eserleri koyu ve karanlık tonlara sahiptir. Vincent, bu kasvetli resmi hayatının sonuna kadar en iyi şaheseri olarak görüyordu.
Bir çift yıpranmış ayakkabının bir şahesere dönüşebileceği fikri, Vincent’ın dehasının bir parçasıdır. Eski bulaşık eşyalarının ressamı Chardin gibi, Vincent da orada olmayan sahiplerinin kırılgan yaşamlarını ve tüm yaşamın kıymetini yansıtan günlük kullanım eşyalarını eserlerinde işledi.
Önemli bir eseri olan ”A pair of shoes” (Bir çift bot) ve birkaç tablosuyla birlikte dönemin ünlü sanat galerilerinden Tanguy’un salonuna gider ve orada Cezanne ve Gauguin ile karşılaşır. Resimlerini Cezanne’a gösterir ama ondan aldığı yanıt şu olur, ”Doğrusunu isterseniz pek beğenmedim, bunları sanki bir deli yapmış gibi”. O günlerde günün sanatçıları tarafından bile anlaşılmamış Van Gogh, sonrasında 20. yüzyıl sanatının önemli isimlerinden birisi olacaktır.
”Düşündükçe, hayatta insanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını fark ediyorum.” – Van Gogh
Van Gogh, arka planları genellikle bakıcıların tavrını gösteren renklerle boyardı. Buradaki örneklerde sarı ve yeşilimsi noktalar genç kadının canlı iç düşüncelerini yoğunlaştırırken Vincent’ın otoportresini çevreleyen deniz mavisi tonu onun düşünceli ruh halini yükseltiyor.
Van Gogh, resimlerinde akışkan geçişler ve birbirine karışan çizgileri kullanırdı. Doğadaki güçlü şekillere ve hareketlere de ilgi duyuyordu ve su yolları onun için harika bir konu oldu. Hollanda’daki bu kanal, fırçasını hazır bekleyen mükemmel bir kompozisyondu. Kanalın yansımaları ve akımları, fırça kıllarının izlerine ödünç verdi ve resim bir fotoğraf edasıyla canlılık kazandı.
“İçimde büyük bir ateş yanıyor, fakat kimse ateşin başında ısınmak için gelmiyor ve yanından geçenler sadece dumanı görüyor” – Van Gogh
Claude Monet ve Vincent Van Gogh tarihin en renkli ağaçlarından bazılarını boyadı. Gördüklerini abarttıkları, değiştirdikleri ve yoğunlaştırdıkları için tipik anlamda doğa bilimci değildiler. Genellikle sahada başladılar ve stüdyoda düzenlediler, ancak kökleri dış dünyadaydı. Hayal dünyalarından çıkmış gibi gözüken bu resimler belki de onların dünyayı görme biçimleriydi.
Van Gogh’un parlak sarıları, 19. yüzyılın başlarında keşfedilen pigmentlerin sonucudur ve daha önce ressamlar için mevcut olmayan bir yoğunluğa neden olur. Sarı, güneş ışığını simgeliyordu ve hiçbir ressam, güneşin estetik potansiyelini Van Gogh kadar güçlü bir şekilde kullanamadı.
Bir konu olarak güneş, çoğu sanatçı tarafından boyanamaz olduğu için ön planda olmamıştı, ancak Vincent cesurca onu saf sarı bir ışık küresi olarak tasvir etti. Güneş olmadan yeryüzünde hayat olmazdı ve sarı olmadan Van Gogh olmazdı.
Sarı renk onda bir saplantı haline gelmeye başlamıştı. ”Bağlarla, bahçelerle, güneşle, bulutlarla, çiçeklerle konuşuyordu. Bulutlar, bahçeler, bağlar, ağaçlar, çiçekler ve özellikle güneş de onunla konuşuyor olmalı. Benim resmimin konuklarısınız diyordu onlara.”
”Ben çoğunlukla gecenin, günden daha canlı ve daha zengince renklendirilmiş olduğunu düşünüyorum.” – Van Gogh
”Almond Blossom” (Badem çiçekleri) Baharın gelişi ile badem ağacı, çiçeklerini gösterdi. Vincent, ağacın beyaz çiçeklerine ve meyvesine hayran kalmıştı. Bu tuvali, yeğeninin (onun adını taşıyan, Vincent Willem van Gogh) doğumunu öğrenince boyadı. Bu sakinleştirici ve neşe veren tablo, yeni hayatını kutlamak için kardeşi Theo tarafından bebek karyolasının üzerine yerleştirildi.
Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” adlı resmi Haziran 1889’da yapılmıştır; resmin fikri ve başlığı, Vincent’ın o sırada okuduğu Victor Hugo’nun “Sefiller” kitabında yer alıyor.
“Yıldızlı Gece’nin merkezinde bir lamba gibi yandı, ruhunu (yaratılışın parlaklığında) genişletti.”
Bir astrofizik uzmanı olan Jean Pierre Luminet, Van Gogh’un 1889’da yaptığı Yıldızlı Gece tablosunu üzerinde uzun uzun çalışır. Gökyüzü haritalarıyla ressamın tablolarını karşılaştıran Luminet, Van Gogh’un yıldızları doğru yerlere astığını keşfeder. Bu bilgiyle birlikte Van Gogh’un yıldızlı gökyüzü yalnızca sanatsal değil, bilimsel olarak da doğrulur değeri taşıyor.
Van Gogh’un yıldızlı gecesi, birçok uyarlamaya ilham oldu. Eserin canlılığı ve hareket ediyor izlenimi uyandırıyor olması animasyon ve görsel pek çok içeriğinin de uyarlamasına olanak verdi.
“Sizi olgunlaştıran ve size daha derin bir anlam veren, nesnelere uzun süre bakmaktır” – Van Gogh
Yağmur fırtınası, bir resmin tipik konusu değildir, ancak Van Gogh tipik bir ressam değildi. Yağmurun manzara üzerinde kesik çizgilerle simüle edildiği Japon tahta baskıları çalışmış ve bu şekilde Vincent, düşen suyu simüle eden çapraz keskin fırça izleriyle yağan yağmurları resimlerinde tasvir edebilmişti.
Hastalık
1971 yılında bir göz doktoru olan Frederick Maire, Van Gogh’un tabloları hakkında Journal of the American Medical Association dergisine, Van Gogh’un bir göz hastalığı bulunduğunu yazar. Önce mektuplarından yola çıkar ve sonrasında da resimlerini kronolojik olarak inceler. Açıkça şu fark edilir ki, son dönem eserlerindeki ışık çemberlerinin çapı giderek büyümektedir.
Patates Yiyenler ve Gece Kahvesi tabloları karşılaştırıldığında bulanık ışığın ilkinde hiçbir belirtisi yokken, Gece kahvesi tablosunda tavan ışık lekeleri içindedir.
1888 yılında Gauguin’e yazdığı bir mektupta sıkıntısını açıkça dile getirecektir: ”Zaman zaman gözlerime garip bir yorgunluk çöküyor. Şu anda sana bu mektubu yazarken yine aynı yorgunluğu hissettim. Biraz istirahat etmem lazım galiba.”
Otoportlerini de incelediğinde şunu fark eder Marie, bir gözbebeği ötekine oranla daha büyüktür. Bu durum, glokom hastalığının en tipik belirtisidir.
Van Gogh bir yandan yalnızlığın vermiş olduğu üzüntüyü içinde tutarken, bir yandan da gözlerinin ferini kaybediyordu. Resim yapma arzusunu içinde büyük bir alev gibi tutuşturan birisi için bu hastalık ona ne dehşet bir acı vermiştir, kim bilebilir.
Ömrünün son 2 ayını, kardeşi Theo’nun anlaştığı Dr. Gachet ile geçirdi. Dr. Gachet ile iyi anlaşıyor ve sohbet ediyorlardı, 2 aylık o süreçte Van Gogh 80 resim tamamladı. Toplamda 900’den fazla resim yaptı. Kendi portresini en çok yapan ressamların başında gelir.
”Kimi kez kuru ekmeğimi kendim kazandım, kimi kez de bir dost, yüreğinin iyiliğinden, bir dilim ekmeği bana verdi.” Dedi, eserlerinin değeri ancak yüz yıl sonra anlaşılabilmiş olan ressam Vincent Van Gogh.
”İşte böyle, gerçek olan şu ki, yalnızca resimlerimizi konuşturabiliriz.”
27 Temmuz 1890 / Son Mektubu
Van Gogh’un Hayatını Konu Alan Filmler:
Van Gogh’u William Dafoe’nin oynadığı film: Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında
Yağlı boya tekniği ile eserlerinden yola çıkılarak oluşturulan film: Loving Vincent
Kaynakça:
– Sunay Akın – Ay Hırsızı
– Umberto Arte ile Sanat
-Untold VanGogh (Twitter)
-Van Gogh – Theo’ya Mektuplar