Nergis Çiçeği | Nergis Çiçeğinin Hikayesi
Nergis çiçeğinin şifa niyetine kullanılması milattan önce beşinci yüzyıla, yani Hipokrat’a kadar uzanıyor. Yazar David Willis bir kitabında ise şöyle anlatmış, Kanuni Sultan Süleyman döneminde herkesçe meşhur olmuş nergis tarlaları varmış. Nergis çiçeği bitkisi çeşitli şekillerde birçok derde deva bulmak amacıyla kullanılmış, Araplar ise afrodizyak olarak ve kellik durumuna çözüm için bile önermişler. Nergis çiçeğinin yüzlerce türevi var, her birinin ise koku karakteri yüzlerce farklı maddeden oluşmakta. Parfüm ve Koku endüstrisinin bir gözdesi olan nergis çiçeğinin kokusu çok talepkar olsa da aslında nergis oldukça zehirli bir bitki türüdür, çiçeğin soğanını yiyip ölenler dahi olmuştur tarihte. Çiçeğin soğanından yapılan merhemin uyuşturucu etkisi var, ismi de buradan gelmekte latince “Narcissus” kelimesi Yunancada narkotik anlamına gelen narkao kelimesinden türemekte ve bu durum da aslında çiçeğin karakterini yansıtan bir isim.
Nergis çiçeğinin içinde binbir çeşit alkaloid var yani azot (N) içeren, çoğunlukla zehirli organik maddeler. Zeytinyağındaki fenolik maddeler gibi nergis çiçeğindeki alkaloidler de bitkinin kendisini olası durum ve tehditlere karşı savunmak için ürettiği ikincil metabolitlere bir örnek durumunda. Nergis çiçeğindeki alkaloidlerden en önemlisi haline gelen, daha doğrusu üzerinde en çok çalışma yapılan örnek ise “galantamin” maddesi. Ruslar, galantamin maddesini ilk kez 1950’lerin başında kardelen çiçeğinden izole etmişler, dönemin Soğuk Savaşı sebebiyle ise bu çalışma popülarite kazanmamış olacak ki Amerika’da ilaç olarak onaylanması 2001’i bulmuş.
Nergis çiçeği dünyanın pek çok yerinde yetişebilen bir bitki türü Anadolu’dan ta Japonya’ya kadar birçok farklı yerde doğal olarak yetişmekte ve bununla birlikte binlerce türü de bulunmakta. 1920’lerde bir Hollanda şirketinin yaptığı açıklamaya göre bitki envanterlerinde yalnızca Nergis çiçeğine ait iki bine yakın çeşit tür bulunmaktaymış. İngiliz nergis severler topluluğu, 1898 yılında Daffodil Society’i kurmuşlar, Nergis çiçeğine ait her çeşit bilgi bu platformda arşivlenmekte ve paylaşılmakta, göz atmanızı öneririz. Nergis çiçeğinin Türkiye’de en çok rastlanan türü ise Narcissus tazetta bununla birlikte Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde de farklı türleri bulunmakta.
Nergis Çiçeğinin Mitolojideki Kökeni
Romalı şair Pūblius Ovidius, kısaca Ovid, o döneme kadar ulaşan dönüşümü konu edinen tüm Yunan ve Roma mitolojik öykülerini Metamorphoses adlı kitabında toplamış. Burada Nergis çiçeğine ait bir öykü de bulunmakta. Genç Narcissus’un nergis çiçeğine dönüşümünün öyküsü. O zamanlar bir orman perisi olan Echo, Narcissus’a çılgınlar gibi aşıkmış fakat Echo, yalnızca söylenen sözleri tekrar edebildiği için bir türlü aşkını ilan edemiyormuş ve bu durum onun içinde katlanılmaz bir acı yaratıyor, günden güne zayıflıyor, en sonunda ise geriye bir tek ruhu ve dağlarda yankılanan sesi kalıyor. Echo’nun ahı tutmuş ve Nemesis, Narcissus’a ormanda ilk gördüğüne aşık olması için bir tür büyü yapmış. Narcissus’un sakin günlerden birinde, bir göletin berrak sularına bakacağı tutmuş ve bu sebeple de ilk gördüğü kişi kendi yansıması olmuş. Yansımasını suda yaşayan bir varlık sanan Narcissus, büyünün etkisiyle kendine aşık olmuş. Zavallı Narcissus, sürekli göle bakmakta, aşkına diller dökmekteymiş ama ne yazık ki tek duyduğu ses, kendi sesinin dağlardan gelen yankısıymış. Narcissus aşkından kör olmuş bir şekilde, yemeden içmeden kesilmiş ve bir deri bir kemik kalmış. Günün birinde gölün kenarında yorgunluğa dayanamamış ve ölmüş. Gölün kenarına düşen narin ve cansız vücudun yerinde ise sarı ve beyaz eşsiz bir nergis çiçeği türemiş.
Bu öykü birçok sanatçıya ilham vermiş. Salvador Dali’nin “Narcissus’un Metamorfozu” adlı eseri Londra’da bulunan Tate müzesinde, Caravaggio’nun Narcissus adlı eseri ise Roma’daki Ulusal Antik Sanatlar Müzesinde sergilenmekte.