Dil ve Konuşma Üzerine
”Kelimelerini yükselt, sesini değil. Yağmurdur çiçekleri büyüten, gök gürültüsü değil.”
-Mevlana
Konfüçyüs’e bir gün sorarlar: ”Bir ülkeyi yönetseydin ilk olarak ne yapardın ?”
”Dilini düzeltirdim.” der Konfüçyüs. Devamında ise şöyle açıklar: ”Dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler yapılamaz. İşler ve görevler gereği gibi yapılmazsa, düzen bozulur. Düzen bozulursa adalet yolundan sapar. Adalet saparsa halk, insanlar ne yapacağını şaşırır. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Günümüzde şu açıkça fark ediliyor ki, dile verilen önem eskisi kadar güçlü değil. İnsanlar kendilerini anlatacak daha anlamlı sözcükler üretmek yerine kullandıklarını da azaltıyor ve artık bir şeyleri açıklamak için elinde yalnızca temel sözcükler kalıyor. Onlar da zamanla anlamını yitirmiş, önemsizleşmiş. Birbirimizi anlamakta bu kadar güçlük çekme sebebimiz belki de bu yüzdendir, düşüncelerimizi ifade edecek kelimelere sahip değiliz. E hal böyle olunca karşımızdaki insana nasıl anlatacağız derdimizi ?
Sesimizi yükselterek. O halde hepimiz birbirimize bağıralım, sonuçta bizleri ifade edecek sözcüklerden bihaberiz değil mi ? Mevlana bu konuda gerçekten de önemli bir söz söylemiş. Kelimelerini yükselt, sesini değil. Arkadaşına, ailene, çocuğuna bağırmadan önce bir kez durakla ve düşün ”Acaba kendimi daha iyi ifade etmek için sözcüklerimi mi kullanmalıyım yoksa ses tonumu mu ?”
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince, ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:
“Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”
Sinirli anlarda verdiğimiz kararlar çok önemlidir, düşüncesizce yaptığımız bir eylem bizi büyük pişmanlıklara sürükleyebilir. O sebeple gerçekten de sabırlı olmak gerekir. Okuduğunuz ve yorum yaptığınız için teşekkürler.