Ölüm Nedir ?
Ölüm, sözlükteki anlamı itibariyle bir canlının hayati fonksiyonlarının durmasına veya herhangi bir canlı dokusunun işlevini yitirmesine verilen addır. Ölüm sözcüğünün anlamı etrafında biraz gezinelim istiyorum, nesnel gerçekliğin dışına çıkıp biraz derinlere inelim.
En azından son 4 milyar yıl içinde, biz doğmadan önce milyarlarca insan yaşadı. Onların bilinci vardı, o dönemlerin en azından bir kısmına dair algıları ve yaşanmışlıkları vardı. Bazısı kısa süreli, bazısı uzun süreli hayatlar yaşadı ve bu sürece mutluluklar, üzüntüler, heyecanlar ve korkular birbiri içerisinde karışıp bir bütün oldu. İlkel dönemlerde, mağara duvarlarına resimleri çizen ilk insanlar acaba bugün dahi onların eserlerinin konuşulduğunu düşünebilirler miydi ? Yaptıkları gözlemleri dışavurmuşlardı, muhtemelen ortaya çıkan ürünün bir sanat dahi olduğundan bihaberlerdi. Peki diğerleri ? Hayatlarını yalnızca avcılık-toplayıcılık üzerinden geçindiren diğer insanlara ne demeli ? Doğdular, büyüdüler ve öldüler. Ne düşündükleri, ne hissettikleri ve nelerden hoşlandıklarına dair hiçbir fikrimiz olmadan öldüler. Bu da şunu düşündürtüyor bireye, ölüm fiziksel anlamından öte bir durumu mu ifade etmektedir ? Milyarlarca insan doğdu ve öldü, bir şeyler yaşadılar fakat şu anda bizlerin, pek çoğundan haberimiz bile yok. Günümüzde dahi durum böyle! Doğuyoruz, yaşıyoruz ve öldüğümüzden yalnızca belki birkaç kişi haberdar olarak bu dünyada kalıyor. Peki bu olay hangi durumda geçerli ? Hayatta hiçbir şeye katkı vermeden, bizi ifade eden hiçbir düşünceyi ve ürünü ortaya koymadan, sırf daha güvenli diye yürünmüş yollardan başkalarının ayak izlerine basarak ilerlediğimizde işte hayatta ismimizi yaşatacak belki birkaç kişi olur belki de hiç kimse.
” İnsanların ne zaman öldüğünü düşünüyorsun? Tabancanın kurşunuyla kalpten vurulduğunda mı? Hayır. Tedavi edilemez bir hastalığa maruz kaldıklarında mı? Hayır … Unutulduklarında! “
Tolstoy’un beni bu içeriği oluşturmamda etkin sebep olan bir düşünce ortaya atar ve şunları söyler;
Bir odayı temizliyordum, odada dolanıyordum, divana yaklaştım, ama hatırlayamadım, acaba tozunu almış mıydım, yoksa almamış mıydım. Bu hareketler alışkanlıktan ve bilinçdışı olduğundan, o an hatırlayamadım ve ne kadar uğraşsam da hatırlayamayacağımı fark ettim. Eğer tozunu almış ve unutmuşsam, bunu farkında olmadan yapmışım demektir. Öyleyse, sanki onu yapmamış olmamla birdi bu. Eğer o an yaptığım şeyin farkında olan biri beni izliyor olsaydı, o zaman gerçek ortaya konabilirdi. Ancak eğer kimse bakmıyorsa, ya da sadece farkında olmadan bakıyorsa, o yaptığım şey hiç olmamış gibidir; eğer birçok insanın hayatının o karmaşık bütünlüğü böyle farkında olmadan sürüp gidiyorsa, o zaman o hayatlar sanki hiç yaşanmamış gibidir.
O zaman o hayatlar sanki hiç yaşanmamış gibidir… Beni derinden etkileyen bu cümlesi aslında her şeyi özetliyor, şu an bu yazıyı okuyan sana sesleniyorum; bu hayatta ne yapmak istediğini keşfet ve bunun için çabala, çabalarken diğer insanlara da ilham olduğunu fark edeceksin bir süre sonra ve işte o noktada ölümü aşmış olacaksın.
Benjamin Franklin’in çok sevdiğim bir sözü vardır, şöyle söyler: “Ölümsüz mü olmak istiyorsun ? O halde ya yazmaya değer bir şeyler yap ya da yapmaya değer bir şeyler yaz!” Bu sözünü hayatım boyunca amacım olarak kendime tekrarladım. Umarım ki sizler de ya yazmaya değer bir şeyler yapmak ya da yapmaya değer bir şeyler yazmak için çabalamayı amaç edinirsiniz.
Daha Fazla Nedir İçerikleri İçin Nedir Kategorisini Takip Edebilirsiniz!
İlginç Bilgiler İçin Instagram Sayfamızı Takip Edebilirsiniz!
